PORTEKİZ

Son yıllarda uzak ülkeler tercih etmekten Avrupa’yı es geçiyorduk. Ama Euro 2016 maçlarında içimize doğmuş olmalı ki Nisan ayında Portekiz planlamaya başladık.Temmuzda da finale kalmalarının heyacanını Lizbon’da yaşamak için yola çıktık.
İlk durağımız olan Porto THY’nin yeni uçuş noktalarından.Yaklaşık 4,5 saat süren uçuştan sonra uçaktan “ burayı da tez zamanda çözeriz“ endamıyla indik.
Atlas okyanusu kıyısında akdenizli yavaşlığı ile ünlü ülkenin havaalanında işlemler kolayca hallolduğu gibi pasaporttan çıkışta da şehir haritası dağıtan bir görevli karşıladı bizi. “Aaaa, mahçup ettiler bu ne hız “ demeye kalmadan şehir merkezinde kullanılabilen ücretsiz internet Porto Havalimanıbağlantısını sormaya girdiğimiz turizim danışma ofisi başka bir yere yolladı, o başka yer de “turizm ofisi bilir biz anlamayız” dedi :))) Bir de “otellerde ücretsiz” diye akıl verdi :)) Baktık durum ümitsiz hafif raylı sistemle otele gitmek için metroya indik. Malumunuz portekizce, ispanyolca, italyanca… yani latin dilleri birbirine benzerler. Herbirinden bir parça kelime koysanız yine de anlaşırsınız ( Brezilya’da bizzat tecrübe ettik).Yanyana 2 bilet makinasında yabancılara yardımcı olan görevlinin ingilizce bilmiyor olmasına aslında pek şaşırmadık da, bir ispanyol turistin onunla ısrarla ingilizce anlaşmaya çalışması kafamızı karıştırdı :))) Otelimize yarım saatlik bir yolculuk için tek kullanımlık kart “Andante” aldık. Porto’yu yürüyerek gezmeyi planladığımızdan günlük çok binişli olanını almaya gerek görmedik. Hotel Eurostars Heroismo 4 yıldızlı, merkeze çok yakın ve metro durağının hemen yanında. Merkezdeki trafiğe kapalı Santa Catarina Caddesi’ne yürüdük.PortoÇok kalabalık ve canlıydı. 1921’den beri koruduğu atmosferi ve menüsüyle ünlü Majestic Cafe’de mola verdik. Porto’ya özgü domates ve bira soslu sandwich FraCafe Majesticncesinha’yı çok iyi yaptıklarını okumuştuk. İyi ki de okumuşuz,önerenler haklıymış. (Bi de19€ olmasa iyiydi).

Bademli tartı ve kahvesi de
öneriliyordu ama başka bir molaya erteledik onları. (Bütün kahveler çok lMajestik'den Franceshinaezzetli bu ülkede….)
Daha önceleri kıyafeti uygun olmayanların alınmadığı mekanda artık turistlere sınırlama yok. Özenli giyimli bazı Portekizliler  turistlere bakıp “Nerde o eski Majestic azizim “ der gibiydiler. 5 çayı saatinde kapıda kuyruk vardı. Majestik keyfinden sonra Bolhao Pazarı’na ( Mercado Bolhao ) yürüdük. Kapanmıştı.                                                                                                                 Ertesi günün ilk durağı Mercado Bolhao oldu, Cumartesileri 13:00’e kadar açık, pazar günleri tamamen kapalıymış ( bugün cumartesi ). Meyve-sebze, balık, et, hediyelik eşyalar, şarap… Her şey var burada. İki katlı geniş bir avlunun ortasında,Osmanlı dönemi hanlarına benziyor. Koşturarak fotoğraf çekip alışveriş yapamamış olmanın hüznüyle Lello Kitabevi’ne doğru yürüdük.Mercado Bolhao

Porto, Mercado Bolhao

1906’da iki kardeşin kurduğu ve soyadlarını verdikleri kitabevi Porto entellektüellerinin, okuyucularının ilgi noktasıymış. Turistler de keşfedip ünü yayılmaya başlayınca neo-gotik mimarisiyle müze gibi gezilir hale gelmiş.Dünyanın en güzel 3. kitapçısı olduğu söylenen Lello, J.R. Rowling’in Harry Potter’in bir kısmını burada yazmasıyla da ününe ün katmış.Hatta yolda karşılaştığıLello Kitapçısımız sTraje giyen öğrencileriyah pelerinli öğrencilerin üniformaları Harry Potter’daki pelerinlerin ilham kaynağı olmuş. Aslında kitabın ilk sayfaları Majestic Cafe’deki peçetelere yazılmış.
Bazı gezginlerin yazılarında sadece sabah 10:00’a kadar fotoğraf çekilebildiği, grupların randevulu alındığı gibi notlar vardı. Hiç de öyle değilmiş, 3€’luk bileti alan giriyor. Ciddi para basıyorlar. Üstelik zaten
10:00’da açılıyor.Fotoğraf ve video serbest. İçerideki cafe ve hediyelik eşya standı dışında kitap alırsanız 3€ rakamdan düşülüyor. Ahşap görünümlü alçı dekoru, merdivenleri raflardaki kitaplardan daha çok ilgi görüyor turistler tarafından. Gerçek kitap alıcısına nefes alacak yer yok.                                                                                                                            Liberdade Meydanı’na (Praça da Liberdade) yürüdüğümüzde ertesi gün Fransa ile Fransa’da oynanacak Euro 2016 final maçını dev ekranlarda izlemek için hazırlıklar vardı. Meydanda tesadüfen gördüğümüz İstanbul Restaurant’daki yemek molamızdan sonra Lizbon için tren biletimizi almaya Sao Bento İstasyonu’na gittik. Manastırdan dönüştürülmüş istasyon binası başlı başına görülesi bir yer, ülke tarihini anlatan mavi-beyaz fayanslarla kaplı. Binaların iç ve dış cephelerini neme karşı korumak için el yapımı dekoratif fayansla kaplama (azulejos) çok yaygın. Hatta başlı başına bir sanat olmuş.Ertesi günün biletini alıp karşısındaki duraktan 500 no’lu Matosinhos otobüsüne bindik. Çift katlı oTren İstasyonunun duvar seramikleritobüs turistler ve Atlas kıyısındaki plaja gidenlerle dolu.     Douro Nehri kıyısında sahil boyunca Foz do Douro’dan (nehrin okyanPorto Matoshinhos plajıusa açıldığı nokta) geçerek plajlar bölgesine geldik. Bizde plaj mı yok demeyin, göreceğimiz yer gidip gelmeyen denizcilerin arkasından ağlayan kadınların heykelinin olduğu Matosinhos plajı. Tam yolcu gemileri terminalinin giriş kapısı yanında Fado müziğinin de yaratıcıları acılı kadınların heykelleri var.      Malumunuz alem Portekiz’i denizciliği ile Denizcilerin arkasından ağlayan kadınlar heykel grububilir. Taaaa 15. yüzyılda gemilere doluşup yeni dünyalar keşfetmeye çıkmışlar…Vasco de Gama Ümit Burnu’ndan Hindistan’a gemiyle giden ilk kişi olmuş….Mozambik,Macau, koskoca Brezilya… dünyada 6 ülkenin resmi dili bu yüzden portekizce. Konunun bu heykellerle ilgisine gelince, derler ki, bu memleketin kadınları öyle çirkinlermiş ki, adamlar “nereye gitsek bunlardan daha iyisini buluruz” diye denizlere atmışlar kendilerini :))) Ve dahi çoğu dönmemişler. Gariban kadınlara da sahilde bekleyip ağıtlar yakmak kalmış. İşte size Fado, acıların müziği, Portekiz arabeski… Bu mantıkla bakınca Osmanlı donanmasının Akdeniz’den çıkmama nedeni kadınlarımızın ortalama 1,75 boy, 36 bedende olmasını sebep göstebilir miyiz:))))

Porto sahilde balık restoranlarıHeykellerin yakınındaki ızgara balık kokularını takip edince yol boyu dizili balık restoranları bulduk. Hepsinin önünde kocaman ızgara, sokaklardaki masalarına deniz ürünleri pişiriyorlar. Sıcak ve dumanaltı dememiş gelmiş millet :)Plaj kıyısında Portekiz’in balıkçılığı ve denizciliğini temsil eden devasa bir balık ağı var. 27 mt. yüksekliğiyle Fish Net adıyla görülmesi gerekenler listesinde. Gördük mü ? Gördük. 🙂                                                                          Tekrar otobüse biniDev balık ağı Fishnetp Douro üzerindeki ünlü çift katlı demir köprü Dom Luis I’e geldiğimizde nehir kıyısı ve meydanlardaki restorPorto Dom Luis Köprüsüanlar, kafeler dolmuş, çocuklar köprüden iskeleden nehire atlıyorlardı.
Yer gök polis. Karşıya geçerken köprüde araçlardan çok yaya trafiği vardı. Bandocular hem çalarak hem turistlerle sohbet ederek Gaia tarafına yürüyorlardı.Eskiden şarap taşıyan “Rabelo” tekneleri şimdi turistik nehir turları için kullanılıyor.

Porto, köprüden böyle atlanır... Porto, Rabelo ( şarap taşıma kayıkları )

Karşı kıyı Gaia nem oranı ve rüzgarı ile en iyi üzümlerin yetiştirildiği bölge olduğundan ünlü Porto şarabı üreticileri bu yakada. Turistlerin ziyaret edip satın alabilecekleri şarap evleri var. Porto şarabının tadı daha çok liköre benziyor. Eklenen brany ile tatlı, yüksek alkol oranı ile de çarpıcı. Çarpıldık mı ? Bayıldık bile :))) Köprünün ikinci katından geçen tramvaya binmek için olimpiyatlara hazırlanır gibi antremanlı olmak gerekiyormuş. O ne yokuş öyle !!!! Hele ki tepeye çıktığımızda ahalinin asansörle gelmiş olduğunu görmek tatilimize ayrı bir hoşluk (!) kattı. Allahtan tırmanışta manzara iyiydi.Porto, Ribeira'ya karşı tepeden bakış         Karşıdaki Riberia’nın rengarenk eski evleri kartpostal gibi görünüyorlardı.Tramvay ve metro aktarmasıyla F.C. Porto takımının Dragao Stadı’na geldik. Tatildeyiz diye insan saate bakmaz mı, bakmamışız işte. İçeriye girilebilen turların saatine geç kalmışız, kapı duvar. Özellikle teknolojik donanımıyla futbol meraklılarının ilgi merkezinin sadece mağazasını ve dış duvarlarını görebildik.

Burada akşam yemeği için aceleye gerek yok. Saat 22:00’ye doğru otelden çıkıp taksiyle nehir kıyısında Riberia Meydanı (Praça de Riberia) ‘ya geldik. Yemek alternatifi bol, ünlü deniz ürünleri, özellikle de sardalya balığı için en kalabalık olan mekanlardan birisini seçtik, bu kadar insan yanılıyor olamazlardı, yanılmıyorlarmış. Çok lezzetliydi.Porto Riberia ve Dom Luis Köprüsü

Lizbon trenine otele yürüme mesafesindeki Campana istasyonundan bindik. Başkent Lizbon’da pek göremeyeceğimiz eski evlerin dizildiği dar sokaklar pazar sabahı bomboştu.. Tren birkaç dakikalık gecikmeyle kalktı. 2,5 saat süreceği söylenmişti, 3 saat 10 dk.’da indik. Turizm ofisi kapalıydı. Metro danışma ofisi her soruyu cevaplıyor da bilet satmıyor nedense. Makinaların önü upuzun kuyruk.Lizbon Tren İstasyonu

Otelimiz şehrin en geniş bulvarı olan Liberdade üzerindeki Marquez de Pompal Meydanı’nda. Tejo nehrinin iki yakasına yayılan Lizbon 25 Ağustos köprüsü ile Istanbul’a benzetilse de birbirinden güzel meydanları ile bizi imrendirdi.

O akşam oynanacak Fransa-Portekiz final maçı Tejo kıyısındaki Commercio ve spor etkinliklerinin düzenlendiği Alameda meydanlarındaki dev ekranlardan izlenebilecekti.Biz daha merkezi olan Commercio’ya doğru yürümeye başladık. Geniş parklar, şık mağazalarla dizili bulvarda bir yandan da şampiyonluk heyecanını kendi memleketimizde kendi takımımız için yaşasaydık diye söyleniyorduk. Kalabalık artmaya başladı, yer gök Portekiz bayrağı.Biz de çoğunluğunu Bangladeşli göçmenlerin işlettiği dükkanlardan birinden iki fular alıp maç havasına girdik.
Cafe ve restoranlar müşterileri için televizyonlar kurmuşlar. Rossio İstasyonundan sonra ortam iğne atsan yere düşmez kıvamına geldi. Fransızların da kendi bayraklarıyla Portekizliler ile yan yana maç seyredebilmeleri çok hoştu, kimse kimseyi rahatsız etmeden…Lizbon Commercio Meydanı

Şampiyonluk maçını sokaklarda izleyenler
Yaya caddelerinin ortasındarestoranların masaları dizili. Çok ünlü tatlıları Natayı en iyi yapanlardan birisi olan tarihi pastane Brasiliera da burada. Yemeğimizi yedikten sonra meydandaki coşkuya daldık :)) Adım başı polis de olsa son zamanlarda dünyanın her yerinde yaşanan olaylardan dolayı güvende miyiz diye düşünmeden edemiyorduk 🙂 Hayat maça kilitlendi…Sokaklarda buldukları televizyonların önlerine oturanlardan adım atılmıyordu.Zafer heyecanını yerinde görmek için ettiğimiz dualar kabul oldu veeeee maç önce berabere bitti sonra da uzatmalarda şampiyonluğu getiren golle Avrupa şampiyonu oldular.Haklı olarak da çıldırdılar. Avrupa’nın en iyisi olmalarını ve Fransa’ya karşı finaldeki ilk galibiyetlerini tarihi bir zafer olarak sabaha kadar kutlandılar. Eeee tabii biz de kendilerine eşlik ettik … Purtugaleeeee… Purtugal aleee…

Asansörün tepesinden LizbonLizbon asansör

Sabah şehre kuşbakışı bakan asansöre gittik. Bilet 5€ .Bazı
günlük kartlarla çıkılabiliyor ama daha da yukarıdaki açık teras o kartlara dahil değil. Üstelik milli takım uçaktan inip şehir turu yaparken yukarıdan izleme şansımız oldu. Aynı yükseklikte olan Bairro Alto semtine doğru düz ayak çıktık terastan. Sonra metroyla Alameda Meydanı’na… Takımın meydandaki kutlamasını kılpayı kaçırmışız :(( Olsun Ronaldo’lu takımı tepeden de olsa zaten görmüştük :))) Metronun içi stadyum gibiydi, hala hızlarını alamayanlar karşılıklı tezahürat yapıyorlardı.Lizbon metrosunda taraftar kalabalığı

Şampiyonluğu kutlayama doyamayanlar var...

Ve azıcık şehir dışına çıkıp Sintra’ya gitmeye niyetlendik. Rossio İstasyonu’nda hem gişeler hem makinalarda bilet kuyruğu akıllara zarar. Turistlerin kullandığı günlük bilet bu hatta geçerli olmadığı için herkes bekliyor. Kişi başı gidiş-dönüş 5 €. Trende yer bulmak da dert. Sokak müzisyenleriyle ve turistlerle 40 dk.süren bir yolculuktan sonra onca kişinin istasyon gişelerinde bilet okutarak çıkması için kuyruk oluşturması ayrıca sıkıntıydı…Pena Şatosu’na gidebilmek için danışmada da sıraya girdik…. Şato biletini istasyonda da satıyorlar, 14€. Off ki ne of. Şato dağın tepesinde ring yapan otobüse de 5 ‘er € bayıldık ( neyse ki şehir merkezi ve diğer şatolarda in-bin yapılabiliyor ).

Giriş kapısından şatoya kadar da 600 mt. dik yokuş (neyse ki bahçe keyifli ),yürümem

Pena şatosu, hangi masalın içine düştük acaba :) diyene otobüs 3€…. Ne mi var bunca yoldan sonra, masal gibi bir şato. Her ne kadar beyaz atlı prensi göremesek de 1839’da kraliyet ailesi için yaptırılmış şato UNESCO listesine girmeyi haketmiş. Porto ve Lizbon’da özellikle akşamları çıkan sert rüzgar burada gün boyu peşimizdeydi. Turistlerin kıyafetleri kışlık kabandan plaj kıyafetine kadar çeşitlilik gösteriyor, biz ortalamaya göre en ortalarda bir durumdaydık :))

Pena Şatosu bahçesinde otobüse mi binilir , yürüyün... Pena Şatosuna yürüyüş.

Sintra’nın içinde çok zaman geçirmeden trenle merkeze gelip Tejo’nun karşı kıyısındaki Almada tarafına geçtik. Taa uzaklardan görünsün diye yapılan devasa İsa heykeline gittik. Rio de Janeiro’daki gibi ilgi görmüyor, platformu da çok yüksek olduğu için fotoğraf çekmek zor. Asansörle yukarıya çıkış varmış, cazip gelmedi. Duraktan heykele kadar yürüdüğümüz daracık sokaklarda dolaşmak daha keyifliydi.

Lizbon, 25 Nisan Köprüsü İsa Heykeli

Heykelden nehire bakınca manzara gerçekten İstanbul’u andırıyor… Bizce bütün benzerlik bu kadar… Tekrar Lizbon yakasına dönmek için uzun bir süre taksi aradık. Portekizli taksicilerle ilgili okuduğumuz kötü deneyimlerin aksine  karşılaştıklarıLizbon, İsa Heykeline giderken mızın tamamı temiz, dürüst ve çok kibarlardı.

Hedefimiz Belem…. Şampiyon milli takım da bir gün önce uçaktan iner inmez Belem’e gittiğine göre vardır bir hikmeti dedik. Portekiz’in deniz keşiflerinin sembolü Kaşifler Anıtı, 16.yy’dan kalan taş işçiliğiyle UNESCO Kültür Mirasları Listesi’ne alınmış Belem Kulesi, yine beyaz kesme taşlardan deniz ile ilgili figürleriyle bezenmiş Jeranimos Manastırı görülmesi gereken yerler. Kaşifler Anıtı caravel tipi geminin nehre doğru uzanmış pruvası şeklinde. Prens Hanry önderliğinde denize doğru bakan kaşiflerin,misyonerlerin ( Vasco de Gama ve Ferdinand Magellan, Francis Xavier de tabii ki…) heykelleri ile deniz keşiflerinin dünya tarihindeki önemini anlatıyor. Anıt tadilatta olduğundan asansörle çıkma hayalimiz yıkıldı. Yanındaki meyBelem Kulesi danda yerdeki harita Asya’dan Amerika’ya , Afrika’ya ne kadar çok uzandıklarını gösteriyor. Aklımıza Francis Xavier’in Japonya’da yaymaya çalıştığı hristiyanlığı engellemek için Japonya’nın kovduğu ya da öldürdüğü yüzlerce misyoner/denizci geldi.

Jeronimos Manastırı

Kaşifler Anıtı, Köprü, İsa Heykeli....

 

 

Torre de Belem ( Belem Kulesi Sarı tramvay), Şehit denizciler anıtı, Manastır (kapandığından giremedik, Vasco de Gama’nın mezarı da buradaymış )

Ve dahi dışarıdan bakınca pek dikkat çekici görünmese de 1837’den beri ülkenin en iyi Nata tatlısını yapan Belem Pastanesi de burada. Manastırda yapılan şarapların tortularından arındırılması için bol kullanılması gereken yumurta akları nata tatlısının burada doğmasına sebep olmuş. Rahipler ellerinde kalan yumurta sarılarını değerlendirmek için yarattıkları lezzeti liman karşısında bu pastaneyi açıp satmaya başlamışlar. Derler ki tarifi sır olduğundan başka hiç bir yerde bu lezzette olamazmış.Tahmin ettiğimiz kalabalığa yakalanmasak da içerideki kocaman salonlar doluydu. Marmelat , vişne likörü de ünlü ama sadece nata yedik . Bu ne lezzet yahu… Bir kaç da yanımıza aldık.
Şehrin simgelerinden sarı tramwayla Belem’den ayrılıp Rossio Meydanı’na gittik..

Brandy-vişne likörü Ginjinha’yı denemek için alternatifsiz olduğu söylenen A Ginjinha’da kuyruğa girdik. Bize fazla tatlı ve sert gelse de 90 yıldır aynı lezzeti üreten marka çok seviliyor.

İstanbul’a dönüş uçağımız 15:45’de. Sabah biraz daha dolaşıp taksiyle alana geldik. Metro’da zaman kaybetmeye ve asansörsüz merdivenlerde bavul taşımaya hiç gerek yok. Taksiyle 10 dk. sürmedi.

Asıl film burada. Gördüğümüz en anlaşılmaz, karışık havalimanı. Labirent gibi. THY kontuarını zor bulduğumuzu bile söyleyebiliriz, o kadar yani :))) Bir de tax free yapacaksanız : a) Ürün el bagajınızdaysa güvenlik kontrolünden sonraki gişede rahatça işlem yaptırılabilir. b) Bavuldaysa, biniş ve bagaj kartınızı alıp bavulunuzla tax free bankosuna gidip işlem yaptırıp bavulunuzu oradan veriyor, paranızı güvenlik kontrolünden sonra alıyorsunuz.
Daha bitmediiii….. Güvenlikten sonra bir sürü dükkan zaten yolcuları oyalıyor. Biz Lounge’da biraz dinlendikten sonra uçağa giderken pasaport kontrolünden geçmeden buraya kadar nasıl geldiğimizi anlamaya çalışıyorduk. Kapıya yönelince upuzuuuun bir kuyruk, sadece 2 pasaport polisi ve uçuşa sadece 45 dakikamız vardı. Bizim durumumuzda başkaları da var ama daha geç uçakların yolcuları izin bile almadan önümüze geçmeye çalışıyorlardı. Elektronik geçişler kapalı, Avrupa Birliği vatandaşlarının bölümü bomboş, orayı kullanmamıza izin vermiyorlar ve de polislerden birisi telefonla sohbet etmek için yerinden kalktı. Kaldık mı tek polise??? Herkes gergin. Hiç umursamadan yerine dakikalar sonra dönen polise bir yolcu yüksek sesle tepki gösterebilme cesaretini gösterdi. Sıra bize geldiğinde polis adamın arkasından dalga geçiyordu… Ucu ucuna zor yetiştik, kapıdaki görevliye durumu söyleyip arkada daha bir kaç kişi var dedik. Haberleri varmış. Neyse ki sadece 10 dk. gecikmeyle herkes binebildi.

Ağır çekim iş yapmalarıyla ün yaptıkları kadar varmış.Tatilimiz süresince edindiğimiz “aman da ne kibarlar, pek de iyiler…vs.” görüşümüzün bir kısmını geri aldık…..

Müze sevenler için bol zaman gerekli, alternatif çok.

Fado dinlemek için turizm danışma bürolarında bile broşürler var. Hiç birinden pişman olunmaz, hepsi iyi dediler.

Yaz aylarında bile gitseniz gündüz dahi üşüten rüzgarına karşı hazırlıklı olmakta fayda var.

Deri çanta ve ayakkabıya meraklıysanız bütçesi uygun olanlar için bir cennet.

Mutlaka buraya özgü hediye diyorsanız, meşe ağacından yapılan mantar ayakkabı, çanta, aksesuarlar her yerde var. Dünyanın en büyük şişe mantarı üreticisi Portekiz’miş.

Sadece Porto şarabı mı içeceğiz demeyin, yemekle içilecek şarapları da güzel ve ucuz.

Gelmişken bir ara bira, 7 up ve soda karışımı buzzz gibi Panache için deriz.

Tekrar gelinmesi gereken ülkeler listemize yazıldı PORTEKİZ……

 

PORTEKİZ

Flickr Album Gallery Powered By: Weblizar

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir